Geçenlerde yarım saat sürmesi gereken ancak 2.5 saat süren minibüs yolculuğum esnasında bir aydınlanma yaşadım.
Japonlar her şeye bir çözüm buluyorlar acaba bu İstanbul trafiğine nasıl bir çözüm bulurlardı derken birden bir ampul yandı kafamda. Hayır, o karşıdan gelen arabanın içim geçtiği sırada gözüme giren farı değildi. O *Doreaman’ın kapısıydı.
Şimdi Japon çizgi film kültürü olmayan arkadaşlar için Doraemon, çok tatlı pembe kapısıyla boyutlar arası seyahat edebilen, kameraman cevat kelle gibi ne gerekiyorsa onda bulabileceğiniz, japon tatlısı Doriyaki hastası, mavi renkli gelecekten gelen bir robot kedi. Türkiye’de de Tv’de yada sinemalarda gösterildiğinden ailecek bilindik sevimli bir yaratık işte.
Bizimki geçimini Minibüsçülük yaparak kazanan Türk versiyonu yani.
Bu çözümü düşünen bir tek ben değilim, Japon idoller büyük düşünüyor tabi, Doreamon’un kapısından geçip bugün Hawaii’de yarın New York’da öbür gün başka yerde olmak isteyenler var. Ama biz garibanlar için “Üsküdar’dan gireyim Beylikdüzü’nden çıkayım yeter ağabey” diyorum.
Çok mu uzak geldi. Tamam iki dakikada Taksim - Yeşilköy çalışsın. O da bir şey. Normalde 5 TL veriyorsun, 8 TL verelim 2 dakikada geçelim kapıdan  hoop... Abone olanlara indirim falan yapsın.
Japonlar büyük bir sabırla tıklım tıkış trenlere sıra ile binerken, biz kuyrukda beklerken isilik olan bir milletiz. Hatta beleşçi bir milletiz. Yukarıda Allah var, hiç yok mok diyip kıvırmaya çalışmayın. O iki dakikalık geçiş için bile Doraemon’a kazık atmaya çalışırız. “Ağabey bir bakıp çıkacaktım tanıdık var mı” diyenler mi istersin, “ben bir uzanıyım oradan mal geçireceğim karşıda bekliyorlar yarım parası versem söyle bir bacak burda kalsa” falan ayağına yatanlar mı...
Ohoo, Japonlar yaratıcı adamlar diyoruz ama iş paraya ve üşengeçliğe geldi mi Türklerin hayal gücü sınırsızdır şu anda aklıma gelmiyor ama bayağı yaratıcı davranacaklarından eminim.
Tabi birkaç yan etkisi olabilir yapılacak uyarılara dikkat etmek lazım. Ama 2 dk’da Taksim’den Yeşilköy’e gideceksin o kadarda olur değil mi?
Hafif bir baş dönmesi, ağızda hafif bir yalaklık... yalakalık demedik bak, sonra ona buna sarkıp bahane olarak kapıyı göstermeyin yemezler...
Sadece randevuya falan gidiyorsanız biraz erken gitmek gerekebilir, ağız, burun yer değiştirirse bir kendine gelsin kısmetiniz kapanmasın diye uyaralım dedik.
Şimdi buraya kadar tahammül edip okuyan arkadaşlar, ama daha Jetonu düşmeyenler... Bu saçma sapan köşe yazısından ne öğrendiniz.
Canım ülkemde o kadar çok problem, sorun, üzüntü, yas var ki ne ben Uzakdoğu ile mantıklı eğitici-öğretici bir şey yazmak istedim, ne de yazsam okumak isteyebileceğinizi ve kafanızdaki o kadar düşünceden yazının sonunu getirebileceğinizi düşündüm.
En azından okumaya başlayıp buraya kadar sabırla gelebildiyseniz, kös kös yolda yürürken bu alacakaranlıkta kafanızı kaldırıp baktığınızda uzakta ufacık süzülen ışığın var olduğunu görmeniz için çabaladığımı bilin.         
Herşeye rağmen derin bir nefes alın... Herşeye rağmen gülemeseniz de yüzünüzde bir tebessüm olsun... Şu an için değil, alacakaranlıkların geçtiği, günün güzel bir güneşle doğduğu sabahları görebilmemiz için... Çünkü o tebessüm  Umuttur.Unutmayın...
*Şimdi özünde gizli bir düzeltmen yatan Japon meraklısı kardeşlerimiz bir kere Doreaman öyle yazılmaz, niye türk versiyonunun adı böyle, harf hatası olmuş falan filan diye çıkacaklar, biliyoruz.. Bu da çakması ağabeycim, nasıl Nike Neki, Adidas Adasdas oluyor onun gibi, siz anladınız neyden bahsettiğimi olay bitmiştir... Telif hakkından gol yemeyelim, kimseciklere saygısızlık etmiş olmayalım dedik... İyi günler dileriz...

(Nediyoo.com(2016) köşe yazısıdır.)