Bu kısa hikayemizde, Tim ve Akira isimli iki üniversite öğrencisi “Gizemli Tur”’a  katılmak için Osaka’dan Nagasaki’ye gelirler. İyi Okumalar!
 
 
“Hazine avının  ilk ayağı filmlerle ilgiliymiş” dedi gözleri parlar bir şekilde.
“Tam senlik işte” dedi arkadaşı umursamaz bir tavırda.
“Harbiden hatırlatsana bana yine, sen neden gelmiştin.” diye sordu arkadaşının iğneleyici sözlerine karşılık.
Bunun üzerine, bir anda tavrı değişti Tim’in. “Neden olacak, bedava yemek için tabiki de. Sen demedin mi yemekler benden diye.” diyerek cevap verdi.
“Tamam, tamam” dedi Akira gözlüğünü düzeltirken. Belki de hata yaptım Nagasaki’den bahsetmekle diye içinden geçirdi.
Tim konuyu değiştirmek istercesine sordu “ilk ipucu neydi?” diye.
“İlki kolay” dedi Akira kendinden emin bir şekilde.
“Bucket List filminin yeniden çekilen versiyonunda ve Akira Kurosawa’nın ünlü filminde yer alan Lokasyonu bulun.”
“Bu mu kolay” dedi Tim.
“ Oy oy arkadaş, sinema öğrencisi olduğundan emin misin?” dedi ve tramway durağına doğru yöneldi Akira.


Kısa bir süre sonra “Barış Pınarı”nın önündeydiler.
“Şimdi anladım” diye mırıldandı Tim. “Akira tarih öğrencisi olduğundan benden daha avantajlı tabi. Gelmeden araştırmış olmalı. Ama Akira’nın bilmediği bir üstünlüğüm var tabi” diye içinden geçirirken, düşüncesi Akira’nın sesi ile bölündü.
Kendi düşüncelerine o kadar dalmıştı ki barış heykelinin önüne geldiklerini farketmemişti. “Sağ elinin atılan bombayı, sol elinin ise dünyada barışı simgelediğini biliyor muydun?" diye sordu arkadaşına. Aslında cevap almayı beklemiyordu. “gözlerinin hafif kapalı olması ise hayatlarını kaybedenlerin ruhlarına huzur için dua edilmesini ifade ediyor” diye ekledi. Geçmiştekilerin huzur içinde yatmaları için dua ederken saygıyla eğildiler. İkiside içlerinden aynı şeyi geçiriyordu. Dünya’nın barış içinde olmasını umut ediyorlardı.
Parkın çıkışına doğru yürümeye başlayana kadar ikiside hiç konuşmadı. Arkadaşının tekrar tramwaya yöneldiğini gören Tim “ Nereye?” diye meraklı bir şekilde sordu.
Elindeki zarfı gösterdi “İkinci yere tabi ki”.
“O ne zaman geldi?”
“Sen ayakta uyurken anlaşılan” diye takıldı arkadaşına Akira.
Tim’in midesinden gelen gurultu bir sonraki duraklarını belirlemişti aslında. Mavi hata binerek yollarını Kanko-Dori’ye çevirdiler.

“İşte burası” dedi Tim. Bu sefer Tim’in gözleri parlıyordu. “Sen gelmeden bütün tarihi araştırmış olabilirsin ama bende ödevimi yaptım. Bütün yerel lezzetleri tatmadan dönmeyeceğim.”
“Emin misin? Bu biraz zor olabilir.”
“Neden?” dedi Tim unutmuşçasına.
“Çünkü... finaller başlıyor ve bu kısa molayı bile aslında vermememiz gerekiyordu.” İç çekerek devam etti. “Ama hiç değilse ilk ayağına katılmak istedim...Neyse, ne diyoduk, evet neredeyiz, ne yiyoruz?”
“Iwasaki Honpo” diye cevap verdi iki elini havaya açarak
“Şimdi burada Kakuni-man deniyeceğiz.” ve arkadaşını itekleyerek içeri soktu.
“Yeme şeklini gördükten sonra insan merak etmeden duramıyor, insan vücudunun yüzde kaçını mide oluşturuyor diye.” Dedi Akira, dükkana girip çıkmaları sadece yarım saat sürmüştü.
“Merak etme metabolizmam hızlı.”
“Merak ederim tabi boşalan benim cüzdanım” dedi fısıldayarak Akira.
“Aaa Ahh.... kıvrık kuyruklu kedi...gel kedicik....gel kedicik....”
“Sana inanmıyorum bu kadar yedikten sonra bu kediyi kovalayabiliyorsun.” diye çıkıştı Akira.
“Sen benim lokmalarımı saymayı bırakta bir sonraki bilmeceyi söyle istersen. Ayrıca bilmiyor musun bu kediler Nagasaki’ye özgü. Şans dağıttığına inanılıyor.” dedi Tim umursamazca.
“Bir dakika! Sen yoksa sınav için şans toplamak için mi takıldın peşime? O süreyi çalışarak harcasaydın başarılı olma ihtimalin daha fazla olurdu.”
“Kedicik...kedicik...kedicik...”
 

“Oyyy sana diyorum... Tamamiyle görmezden geliyor.” dedi Akira kendi kendine. ve elindeki zarfın içinden çıkan bulmacayı sesli bir şekilde okumaya başladı.

“Adı sıradışı
Kendi sırların hası
Önce büyümüş,
Sonra birden küçülmüş.
Dedektifliğe meraklı
Bela mıknatısı devamlı

Tek bir gerçek olduğuna inanıyor.
Şimdi sevdiğinin peşine takılıyor.
Buralara kadar geliyor.
Bir taş uğruna nerelerde dolaşıyor
Bu kalbi bulmak, Yalnızlığı sonlandırıyor.”

“Yani?” dedi Tim.
“cık!!” Akira sinirle gözlüğünü düzelterek Tramwaya yöneldi. “Aktarma yapacağız Glover Garden’a ulaşabilmek için” diye seslendi.
Bir anlığına kediyi mi yoksa arkadaşını mı izlemenin daha iyi olucağı konusunda tereddüt etse de Tim seçimini Akira’yı izlemeden yana kullandı.


“Burası Glover Garden, Thomas Blake Glover ismindeki İngiliz tüccarın yaşadığı yer. Nagasaki’deki en ünlü yerlerden biri.”
“Biliyorum, biliyorum” diyerek sözünü kesti Tim.
“Biliyor musun?” dedi Akira şaşkınlıkla.
“Nagasaki’ye özgü ferahlatıcı bir içecek olan “Banzai Cider” tam burada Kafe Glover’da satılıyor.


 

Akira arkasına bakmadan yürümeye devam etti. “Nereye” diye bağırdı Tim arkasından.

Akira birden geriye dönüp kollarıyla kalp şekilini işaret ederek “Kalp taşını bulmaya” diye seslendi. “Dilek dilemek istiyorsan bu fırsatı kaçırma” diyerek arkadaşına takılmadan edemedi.

 


Kısa bir süre içersinde geri dönmüştü. Tim içeceğinden kafasını kaldırıp sordu. “Ne oldu bulamadın mı?”

“Yooo, buldum. Şimdi diğer kalbi bulmamız lazım.”

Yansımaların buluştuğu

Nehrin gözlüğe dönüştü

o noktada.”

“Ha?”

“Megane-bashi köprüsü mü?” dedi bir ses. Sarışın güler yüzlü bir kız onlarla konuşuyordu. “Sizde...” dedi Akira’ya dönerek ancak lafını tamamlayamadı.

Tim’in ağzı açık kalmıştı.

“Şaka yapıyorsun değil mi? Bu kadar hızlı mı etki ediyor bu taş. Nerede abicim çabuk göster.”

Kız şaşkın bir şekilde bir Akira’ya bir Tim’e bakıyordu. Akira arkadaşının ne gevelediğini anlayarak araya girip kızın daha fazla kafasının karışmasını engellemek için “ Evet o köprü. Ben Akira, bu saçmalayan da Tim. Sen de mi hazine avındasın?” dedi.

“Evet” 

“Arkadaşıma güneş fazla geldi sanırım.” İçinden “yedikleri” diye geçiriyordu aslında. Ama bunu sesli söylememenin daha iyi olacağını düşündü.

“Siz de mi Osaka’dan geldiniz? Çantadaki amblem dikkatimi çekti de.”

Tim “İnanamıyorum, gitmeden bende mi şu kalbi görseydim” diye içinden geçirerek  arkadaşlarının peşinden trene doğru yürümeye başladı.


 

“Ne oldu Tim  tadın kaçmış gibi duruyor” Sesini biraz daha kısarak “en sonunda yediklerin etkisini göstermeye başladı değil mi?”

“Hiçte bile sizin bu çifte kumrular gibi dolaşmanız beni gereksiz ek gibi hissettirdi o kadar.” “Saçmalama” dedi Akira, “Aynı üniversiteye gidiyormuşuz işte. Sadece o kadar.”

“Bende aynı okuldayım ama nedense sadece senin okulun gibi”

“Oy oy oy kıskandın mı??!”

“Hı?? Hiçte bile. Tatlı olarak ne yesem diye düşünüyorum. Kararsızım o yüzden. Bu benim kararsız surat ifadem.”

Bir anda kız Akira’nın gözlüğünü gözünden çıkardı ve köprüye doğru tuttu. “Gerçekten de gözlük gibi” diye mırıldandı. Akira bu anı fırsat bilerek hemen fotoğraf makinasına davrandı. “Çekebilir miyim?” 

"tabi" dedi kız neşe ile. Bunun üzerine Akira cebinden bir fotoğraf çıkartmıştır.

“O ne?” der Tim. Daha önce farketmemiştir.

“Anime karesi. Burada geçen bir sahne.”

“Bir dakika.”dedi Tim. “Buranın bilmecede çıkacağını nereden biliyordun?”

“Bilmiyordum ki, hazırlıklı geldim. Yola çıkmadan önce burada çekilen bütün film ve animelerin sahnelerinin birer kopyasını hazırladım.”

“Bende kararlı bir şekilde bütün yolu söylenmeden taşıdığın bu çantanın içinde ne olduğunu merak etmiştim.”

“Napalım herkesin bir hobisi var bu da benim ki.”

“Çok havalı” dedi kız birden. Akira'nın elinde tuttuğu fotoğrafı kapıp köprüye yönelterek “ Böyle tutarsan gerçekle hayal bir anda içiçeymiş gibi oluyor değil mi?”  Diye ekledi.

Akira’nın gözleri parlamıştı. “hadi gel kalbi bulalım istersen” dedi sanki umursamıyormuş gibi bir ses tonunu takınarak.

 “ Olur”dedi kız.

“Ve işte gidiyorlar” diye mırıldandı Tim arkadaşının arkasından. Ama yası sadece beş saniye sürmüştü.  Başka bir kuyruğu kıvrık kedinin peşine düştü. 


 

Dejima’da gün batımını izliyorlardı. “Yediklerinden tatmin oldun mu?”

“Momo castella yiyorum ya. En azından şansımı arttırma çabalarım tamamlanmış oldu.”

“Biliyordum işte.” 


 

“Sen film karelerini kovalamayı seviyorsun bende şansımı. Ama kabul et, Melisa ile tanışman oldukça ilginç oldu. Tam da kalp taşını Glover Garden’da bulduktan sonra.”

Akira arkadaşını duymamış gibi yaparak konuşmasına devam etti.  “Ama yazık oldu?”

“Ne? Melisa'ya mı?”

“Ne Melisası hazine avı? Devam edemiyeceğiz, dönmemiz lazım. Halbuki tamda ilginçleşiyordu zarfı göstererek” İçersinde:

“1953’den beri öldürmek için lisanslı...” yazıyordu.

“Neresi ki burası?”

“Hashima” 


 

“Hmmm? Öyle mi? Ben sadece Titanlarla ilgili anime adaptasyonunun orayı model aldığını sanıyordum.” Dedi çok sıradan bir şekilde castella kekinden bir parça ağzına atarak.

“Tim??! Madem birşeyler biliyorsun neden sesini çıkarmadın?”

“Sinema öğrencisiyim unuttum mu?” diyerek Tim lafı arkadaşına iade etti.

Akira’dan karşılık gelmeyince Bir süre düşündükten sonra “ Merak etme yine geliriz” dedi.

 “Hashima’yı gezmeye mi?”

“Neden olmasın? Hem daha tadamadığım Champon ve Udon var.”

“Hey bir dahaki sefere ben ısmarlamam ama...”

“Tabi, tabi” dedi Tim umursamazca. Atışmaları Nagasaki gün batımın da yankılanırken bizlere bir günün daha sona erdiğini hatırlattı.

 -SON -